Neden İngilizce konuşamıyoruz?




Bonus derslerin on birincisi olan bu derste, “Neden İngilizce konuşamıyoruz?” sorusuna yanıt aramaya çalışacağım. Nelerin yanlış yapıldığından, bunları düzeltmek için ise nelerin yapılabileceğinden bahsedeceğim.

Aslında bu, yapmayı düşündüğüm bir video değildi ama gundemsonhaber.com sitesinde Emel Yeşiltaş editörlüğünde benimle yapılan bir söyleşide bu sorulara verdiğim cevapları bir videoda toplayıp sizlere de sunmak istedim. O söyleşide gerek benimle, gerekse Türkiye’deki İngilizce eğitimiyle ilgili bazı güzel sorulara cevaplar verdim. Bu anlatımın videosunda benimle ilgili olan kısımları kesmiştim ama bu sayfamda söyleşiyi tam haliyle yayınlamak istedim.

Öyleyse hemen söyleşiye geçelim ve ilk sorumuz gelsin:

Kendinizden biraz bahseder misiniz?
Bu soru sorulunca ilk etapta istenilen temel bilgilerin şunlar olduğunu düşünüyorum: 1979, İstanbul doğumluyum. Hacettepe Üniversitesi, İngiliz Dilbilimi Bölümünden mezunum. 14 yıldır İngilizce öğretmenliği yapıyorum. Koşullar gereği Ankara’da yaşıyorum ama bu her an değişebilir. Üçü de öğretmen olan üç kardeşin 15 dakika farkla en küçüğüyüm. Evliyim ve biri erkek, diğeri dişi olan iki kedi babasıyım.

Bu soruyu İngilizce konu anlatımı kanalım çerçevesinde yanıtlamam gerekirse de şunları söyleyebilirim: Bazı öğretmenlerin İngilizce bilgi düzeyleri çok iyidir. Bazı öğretmenler de bildiklerini çok iyi aktarır. Başka bir kısım İngilizce öğretmenleri ise kendi alanlarından ziyade bilgisayara veya daha teknik alanlara heveslidir ve koşullar gereği İngilizce öğretmeni olmuşlardır. İşte ben bu üçünün ender bulunan bir kombinasyonuyum diyebilirim. (Hatta kötü espri yapan, dördüncü bir grup İngilizce öğretmenlerini de bu kombinasyona dahil edebiliriz.) Yalnız kesinlikle ve kesinlikle alanımdaki en iyi kişiyim demiyorum çünkü bunu dediğiniz noktada kendinizi geliştirmeye kapatmışsınız demektir.

YouTube’da son derece eğlenceli ve kolaylaştırılmış videolarla dil öğrenmeyi keyifli hale getirdiniz ve bu sebeple birçok takipçiye sahipsiniz. Bu fikir tam olarak nasıl ortaya çıktı?
Hepsi Çeviriyle Öğren’in sıfır satması yüzünden oldu. İlk kitabım olan Çeviriyle Öğren, konulara göre ayrılmış cümle çevirileri yaptıran, alanında ilk ve tek kitaptı. Bu kitabın yok satacağını düşündüm ve bir kumar oynayarak, ikinci el bir araba parası verip 1000 tane bastırdım. İlk üç ayın sonunda sadece 100 tane satılmıştı ve bunlar da çoğunlukla kendi akraba çevremdi. Benim bir şekilde insanlara bu kitabı tanıtmam ve nasıl kullanıldığını göstermem gerekiyordu. Ben kitabı, kendi verdiğim özel derslerde verimli bir şekilde kullanıyordum ve insanlara bunu gösterebileceğim fikri aklıma geldi. O dönemde grup dersi verdiğim Bome Medikal AŞ.’deki derslerimizi kameraya alıyordum. İlk etapta, onların da izinlerini alarak bu uzun ders videolarından oluşan bir kanal açtım. Sonrasında, izlenme sayılarının yerlerde olduğunu görünce videoların ciddi anlamda “uzun” olduğunu fark ettim. YouTube’da insanların vakitleri çok kıymetli ve beğenmedikleri bir şey gördüklerinde ona saniyelerini dahi vermiyorlar. Bu yüzden benim daha kısa, öz ve çekici konu anlatımı videoları hazırlamam gerektiğini gördüm.

Bir de şöyle bir şey var; ortada eğer ciddi bir emek varsa insanlar bunu mutlaka ama mutlaka görüyor. Her cümlenin ağzımdan çıkar çıkmaz ekranda görünmesi, film alıntıları, görüntü ve ses efektleri ciddi anlamda uğraştıran şeyler. 15 dakikalık bir videonun senaryosunu yazmak, seslendirmesini yapmak ve render etmek bazen 3 günümü alabiliyor. Hal böyle olunca, benim gibi boğa burcu olup deve sabrına sahip olmayanlar bu işe giremiyor ve siz fark ediliyorsunuz.

Sizce neden İngilizce konuşamıyoruz?
Bence en önemli neden şu: Türk eğitim sisteminde İngilizce konuşmak değil, İngilizce anlamak öğretiliyor. Dikkat ettiyseniz, yerli-yabancı, kullanılan tüm kitaplarda konu açıklamalarından tutun da, egzersizlerin açıklamalarına kadar her şey İngilizce. Hem de öyle ağır bir İngilizce ki, öğrenci zaten o açıklamayı okuyabilecek düzeyde İngilizce bilse, o kitabı kullanmasına gerek kalmayacak. Hal böyle olunca da Türk insanı olarak bizim, sadece okuduğunu anlama becerilerimiz gelişiyor.

Peki ama İngilizce öğrenirken karşımızdaki kişiyi anlamak da lazım değil mi?
Lazım elbet ama anladıktan sonra suratına boş boş bakmamak için konuşabilmek de lazım. İşte bu noktada tıkanıyoruz, çünkü İngilizceyi anlamakla konuşabilmek, birbirine çok yakın gibi görünen ama aslında aralarında uçurum olan iki şey.

Anlamakla konuşmak arasındaki bu farklardan bahseder misiniz?
Birisinde aktifsiniz, diğerinde ise pasif. Anlamak, halihazırda kurulmuş bir cümlenin manasını çözmek demek. Konuşmak ise halihazırda orada olmayan bir cümleyi sıfırdan kurmak demek. Vardan var etmekle yoktan var etmek gibi düşünün bunu. Bu soyut bir benzetme olduysa şöyle bir örnekle de somutlaştırabilirim: İngilizceyi anlamayı, direksiyon kursu alırken şoför koltuğunda oturan eğitmenin yan koltuğunda oturmaya benzetebiliriz. Yani, eğitmenin yaptıklarını izliyor, uyarılarını dinliyorsunuz ve zihninizde notlar alıyorsunuz. Bu çok zor olmasa gerek… Konuşmak ise, şoför koltuğuna sizin geçmeniz gibi; tüm kontrol sizde, her şeyi sizin yapmanız bekleniyor ve yoğun bir stres altındasınız.

Milli Eğitim Bakanlığının İngilizce eğitim politikalarını şekillendiren kişiler veya onlara danışmanlık yapan üniversiteler sizce bu eksiği veya yanlışı göremiyor mu?
Aslında bir soruna ne kadar yukarıdan bakarsanız detayları kaçırma ihtimaliniz de o kadar artar. Gökdelenin otuzuncu katından aşağı baktığınızda çok geniş bir alanı görürsünüz ve o görüntüyü baz alarak, genele özgü bir yaklaşım geliştirirsiniz. Ancak resimden çok uzaklaştığınız için orada neyin yanlış gittiğini de göremeyebilirsiniz. Hele hele o otuzuncu kata tırmanarak çıkmayıp, yukarıdan helikopterle falan bırakılmışsanız işiniz daha da zor. Daha yerel yaklaşımlar geliştirerek, ilköğretim müfredatını ilköğretim öğretmenlerine, orta öğretim müfredatını da orta öğretimde görev yapan öğretmenlere hazırlatırsanız daha başarılı sonuçlar elde edebilirsiniz. Neticede, İngilizce anlatılan İngilizce dersine ayakları geri geri giderek giren 6. sınıf öğrencisinin çilesini, o müfredatı hazırlayan profesöre ilettiğinizde, “Efendim, doğrusu budur; devam ediniz, alışacaklardır” gibi bir cevap alabilirsiniz. Bir şeylerin yolunda gitmediğini ilk gören kişi 6. sınıfın İngilizce öğretmeni olacaktır ama onun fikri sorulmaz; onun görevi müfredatı uygulamaktır. Bence sahadaki öğretmenlerin görüş ve önerileri alınmalı ama çalıştay raporlarında da yitip gitmemeli.

Az önce bahsettiğiniz, İngilizce dersinin İngilizce olarak anlatılması konusunda ne düşünüyorsunuz?
Aslında bununla ilgili güzel bir video hazırlamıştım. Karlı bir yolda tekerlekleri patinaja geçmiş bir aracı ilerletmek için tekerin önüne daha fazla kar yığmak gibi bir şey bu. Bu çelişkiyi anlamak için bir de şu açıdan düşünün: diyelim ki sizinle aynı ofiste çalışmak üzere Türkiye’ye yeni gelen, İngiliz bir iş arkadaşınız oldu. Siz de fırsat buldukça ona Türkçe öğretmekle görevlendirildiniz. Çok iyi derecede İngilizce biliyorsunuz ancak tek bir kelime bile olsa İngilizce konuşmanız yasak. Evet-hayırdan başka Türkçe kelime bilmeyen bu arkadaşınıza sadece Türkçe kullanarak Türkçe öğreteceksiniz. Ütopya gibi değil mi? İşte bizde uygulanan bu. Dil kursları, öğrenme sürecini uzattığı için bu yönteme bayılıyorlar. Milli Eğitim Bakanlığı neden bunda ısrar ediyor, onu anlamıyorum. İngilizceyi İngilizce anlatmak belirli bir düzeyden sonra fayda sağlıyor ama en azından başlangıç seviyesinde bundan vazgeçilmeli.

Çözüm önerileriniz nelerdir? İngilizceyi nasıl konuşabiliriz?
Zihninizi Türkçe düşündüklerinizi İngilizceye aktaracak şekilde eğitmelisiniz. Televizyon ve radyo bunun için çok güzel birer araç. Genel kanının aksine ben, “İngilizce” şeyler dinleyin veya izleyin demeyeceğim. Elbette bunları da yapın tabi ama daha çok, dinlediğiniz veya izlediğiniz “Türkçe” konuşmaları zihninizde İngilizceye aktarmaya çalışın. Bu girdileri İngilizceye çevirirken zihniniz çok farklı şekillerde çalışacak. Mesela, cümle yapısını oluşturmak için gramer bilgisine, doğru kelimeleri seçmek için kelime bilgisine, kelimeleri de doğru şekilde sesletmek için telaffuz bilgisine ihtiyacınız olacak. Zihninizde sesli bir telaffuz yapmayacak olsanız bile bu bilginin eksikliğini hissedersiniz. İngilizceye aktaramadığınız her bir cümle sizi bir arayışa itecek. “Doğrusu ne olacaktı?”, “Nasıl çevirmeliydim?” gibi düşüneceksiniz ve biraz da çalışkan biriyseniz arayıp doğru cevapları bulacaksınız. Tabi bu noktada gramer kitaplarından veya benim kanalımdaki gibi konu anlatımı videolarından yardım alabilirsiniz.

Diğer bir önerim ise film ve dizi izlemek. Yalnız bir kere değil, dört kere ve farklı şekillerde izlemek. İlkinde yabancı bir filmi Türkçe dublajıyla izleyin. İkinci seferde aynı filmi orijinal dilinde, Türkçe altyazıyla izleyin. Üçüncü izleyişinizde film yine orijinal dilinde olsun ama İngilizce altyazılar kullanın. Dördüncü izleyişinizde ise altyazı olmadan, orijinal dilinde izleyin. Bu son izleyişinizde artık filme aşina olduğunuzdan her şey size çok daha anlaşılır gelecektir. Bu egzersizi başlangıç seviyesi hariç her seviyede yapabilirsiniz. Bunu yapmak için, eski filmlerin marketlerde ve kitapçılarda çok ucuza satılan DVD’lerinden faydalanabilirsiniz.

Son önerim ise yeni öğrendiğiniz bir gramer konusunu, o konuya özgü olarak hazırlanmış Türkçeden İngilizceye cümle çevirileri yaparak somutlaştırmanız. İngilizce konuşurken boşluk doldurmayacaksınız, dört şıktan birini de seçmeyeceksiniz. Yapmanız gereken şey, kendi cümlelerinizi sıfırdan kendinizin kurması olacak ki buna da ilk aşamada yazılı olarak Türkçeden İngilizceye cümle çevirileri yaparak hazırlanabilirsiniz. Piyasada bu yönde başka bir kaynak olsa onu da tavsiye edeceğim ama Çeviriyle Öğren kitabımın bu aşamada çok faydalı olabileceğini düşünüyorum.

Tüm bunları yaparken de, İngilizcenin olmazsa olmazı, kelime ve deyim ezberleme kanadını da aradan çıkartmış olacaksınız. Kendi kurduğunuz cümlelerde kullandığınız kelimeleri hatırlamanız, halihazırdaki bir İngilizce cümlede geçen kelimeleri hatırlamaktan çok daha kolay olacaktır.

Bu yazı Bonus Dersler kategorisine gönderilmiş ve , , , , , , , , , ile etiketlenmiş. Kalıcı bağlantıyı yer imlerinize ekleyin.

Neden İngilizce konuşamıyoruz? için 18 cevap

Bir yanıt yazın